Millet ve Halk Aynı Şey mi? Kulağa Basit, Sonuçları Sert
Sokakta konuşurken “millet” deriz, “halk” deriz; çoğu zaman da aynı anlamda kullanırız. Ama bu küçük dil sürçmesi, sandığınız kadar masum değil. Çünkü kelimeler sadece bilgi taşımaz; iktidar, aidiyet ve dışlama mekanizmalarını da taşır. “Millet ve halk aynı şey mi?” sorusu, aslında “Kime ‘biz’ diyoruz ve kimin adına konuşuyoruz?” sorusudur. Cevap net: Aynı değil. Ve bu farkı görmezden geldikçe, kimi görünmez kıldığımızı da fark etmiyoruz.
“Halk”: Sokaktaki Topluluk, Çeşitliliğin Ham Hâli
“Halk”, yaş, sınıf, etnisite, inanç, cinsiyet fark etmeksizin, belirli bir yerde yaşayan insanların toplamıdır. Çeşitlidir, anlaşmazdır, tartışır, durmadan değişir. Halk, pazar yerindeki pazarlık, forumdaki yorum, grevdeki pankart, mahalledeki kahkaha, evdeki itirazdır. Kısacası “halk”, hayatın gürültüsüdür. Bu gürültü bazen yorucu olabilir ama demokrasinin oksijenidir. Halkın içinde çıkarlar çatışır, fikirler çarpışır, kimlikler pazarlık eder. “Halk” sözcüğü, birliği değil çoğulluğu çağırır.
“Millet”: Siyasi Hayal, Hukuki Çerçeve ve Dışlama Riski
“Millet” ise daha derli toplu, daha disiplinli bir kavramdır. Bir siyasi tahayyül, ortak bir tarih anlatısı, paylaşılan kurumlar ve vatandaşlık çerçevesi üzerinden kurulur. Millet, bir tür sözleşmedir: “Aynı devlet altında, ortak kurallarla yaşayacağız.” Bu iyi bir şey midir? Elbette. Ama bedelsiz değildir. “Millet” kurgusu, ister istemez bir norm oluşturur: “Biz kimiz?” sorusunu yanıtlarken “Kim değiliz?” sorusuna da cevap verir. Böylece millete dâhil olmanın koşulları tanımlanır; bazen hukuki, bazen kültürel, bazen da çıplak güçle.
Kavramlar Nasıl Karıştırılıyor? Neden Tehlikeli?
Siyaset meydanlarında sık duyduğumuz “Millet iradesi böyle istiyor” cümlesi, çoğu zaman “halkın tamamı” demek için kullanılır. Oysa bu söylem, iki kritik manipülasyon içerir:
1) Halkın çeşitliliğini tek bir iradeye indirger.
2) Milletin sınırlarını konuşmadan, talepleri “milli” ya da “gayri milli” diye damgalar.
Böylece itirazlar “halktan kopuk” diye yaftalanır, muhalefet “millet dışı” bir pozisyona itilmek istenir. Bu dil oyunu, demokratik tartışmayı “biz ve onlar” çizgisine sıkıştırır. Sorun şu: Halkın bir kesiminin tercihi, “millet” adına konuşmaya başladığında, geri kalanlar otomatik olarak “öteki”leşir.
Tarihsel Bir Not: Kelimelerin Hafızası
Kelimelerin bagajı vardır. “Millet”in tarihsel kullanımları, farklı dönemlerde farklı içerikler taşıdı; kimi zaman dini toplulukları, kimi zaman ulusal aidiyeti, kimi zaman da sadece “yurttaşlar”ı ifade etti. Bu dalgalanma yüzünden, bugün “millet” dediğimizde kimlerden bahsettiğimiz netleşmediğinde, siyasetin eli güçlenir: Sınırlar esnetilir, kapsayıcılık iddiası yükseltilir, ama pratikte daraltmalar yapılır. “Halk” ise daha az romantik, daha çıplak bir gerçekliktir; orada olan herkes vardır, hayali bir birlik değil, fiili bir kalabalık söz konusudur.
Zayıf Yönler ve Tartışmalı Noktalar
1) Popülizmin Dil Avantajı
Popülist söylem “halk” adına konuştuğunu iddia ederken, “millet” kavramının duygusal gücünü ödünç alır. Sonuç? “Gerçek halk” ile “sahte halk” diye bir ayrım icat edilir. Oysa halkın içi dağınıktır; onu homojenleştirmeye çalışmak, çoğulluğu boğmaktır.
2) Milli Olanın Kimin Olduğu
“Milli çıkar”, “milli proje”, “milli değerler”… Güzel ama kimin milli’si? Çokluk üzerinde uzlaşılmadan yapılan her “milli” tanımı, birilerinin çokluğunu keser, birilerini görünmez kılar. Milletin çerçevesi konuşulmadan “milli” olanın içi kolayca propaganda ile doldurulur.
3) Hukuk ile Kimlik Arasında Sıkışma
Vatandaşlık hukuki bir statüdür; millet ise duygusal-siyasal bir kurgudur. Bu ikisi çakıştığında işler yolunda gider; ayrıştığında ise “yasal olarak yurttaş olan ama ‘biz’den sayılmayan” bir gruplar alanı doğar. Bu gri alan, ayrımcılığın kuluçka merkezidir.
Provokatif Sorular: Tartışmayı Alevlendirelim
– “Millet” dediğinizde kimi içeriyor, kimi dışarıda bırakıyorsunuz?
– Halkın gürültüsünü “millet iradesi” diye susturmak adil mi?
– Bir protesto, “millete aykırı” olabilir; peki halkın bir parçası olmayı bırakır mı?
– “Milli çıkar” denen şey, hangi sınıfların, hangi bölgelerin, hangi kimliklerin çıkarı?
– Bir ülkede “millet” anlatısı değiştiğinde, “halk”tan kopanlar mı yanlış, yoksa anlatı mı eksik?
Çıplak Gerçek: Aynı Değiller, Karıştırdıkça Kaybediyoruz
“Millet ve halk aynı şey mi?” sorusuna evet demek kolay, ama ucuz. Çünkü bu “evet”, iktidar dilinin rahat ettiği bir maskeleyici evettir. Oysa demokrasinin gündelik etiği, halkın çoğulluğunu tanımayı, o çoğulluğu temsil edecek kurumları güçlendirmeyi ve “millet” adını verdiğimiz kurguyu sürekli denetlemeyi gerektirir. “Millet”e sığınarak “halk”ın gürültüsünü susturan her siyaset, önce adaleti, ardından da meşruiyetini yitirir.
Ne Yapmalı? Kavramlarla Yüzleşmek, Siyaseti Arındırmak
– “Halk”ı, çoğul bir özne olarak kabul etmek: Karşıt sesler, demokrasinin sorunu değil gücüdür.
– “Millet” anlatısını şeffaflaştırmak: Dahil etme ve dışlama kriterleri açıkça tartışılmalı.
– “Milli” söylemi, hesap verilebilir politika ve veriyle test etmek: Slogan değil, ölçülebilir fayda.
– Medyada ve okulda kavram eğitimi: Dilin siyasetini anlamayan, siyasetin diline teslim olur.
Son Söz: “Biz” Dediğinde Kimi Görüyorsun?
Bu yazının rahatsız edici tarafı şu: “Biz” dediğinde kimi gördüğünü, kimleri görmezden geldiğini soruyor. “Millet” sıcak bir çatı; ama altında kimler üşüyor? “Halk” gürültülü bir pazar; ama o gürültünün içinde senin sesin nerede? Cevaplar kolay değil, fakat tartışma kaçınılmaz. Çünkü demokrasi, kelimelerle başlar: Önce doğru kelimeyi seçeriz, sonra doğru hayatı kurmaya daha yakından yaklaşırız. “Millet” ve “halk”ı karıştırmayı bıraktığımız gün, belki de adaletin kapısına bir adım daha yaklaşmış olacağız.