Boksta Gard Ne Demek?
Kayseri’de Bir Antrenman
Bazen hayatın seni nasıl zorlayacağını bilemezsin. Bazen her şey beklediğinden çok daha hızlı gelişir ve bir anda kendini hiç bilmediğin bir yerde bulursun. Benim için o an, Kayseri’nin bozkırında bir spor salonunda başladı. İşte boksta “gard”ı öğrenmeye başladığım o günün hikâyesi.
Bir antrenmanda, hiç beklemediğim bir şekilde, koçumun bana verdiği bir talimatla karşılaştım: “Gardı al!” İlk başta anlamadım, kafamda bir soru işareti oluştu. Gard, nedir? Neden? Ne işe yarar? Bir boksörün gözlerindeki kararlılığı, ellerindeki güveni görmek için ne gerekiyordu? O an, tüm bu sorular kafamı karıştırmaya başladı.
Koçum, ellerini başımın etrafında doğru bir açıyla tutmamı istedi. Yavaşça, ellerimden biri çenemle gözlerimin hizasında, diğeri ise vücudumu koruyacak şekilde yerleşti. İlk başta tuhaf geldi, ama sonra bir şey fark ettim. Kendimi güvende hissediyordum. Bu basit bir hareketti, ama sanki dünyadaki her şeyden korunmuş gibi hissettirdi.
İlk Darbeler ve Hayal Kırıklığı
Gardı aldığım an, boks antrenmanının sadece fiziksel bir mücadele olmadığını fark ettim. Bu, zihinsel bir savaştı. Her darbede, her tekme atıldığında, o antrenman sadece kasları değil, ruhumu da sınırlandırıyordu. Güçlü olmalıyım, cesur olmalıyım, ama aynı zamanda düşmeden devam etmeliyim.
İlk darbeyi aldığımda, çenemde hissettiğim acı beni sarsmıştı. Gardımı unutmuşum, ne kadar dikkat etsem de beklenmedik bir anda gelen bir yumrukla düşmemi sağladı. Koçum hızla yanıma geldi, elini omzuma koyarak, “Yapma, gardı bırakma!” dedi.
O an, tüm hayal kırıklığımı içinde hissettim. Düşmek, yenilmek, zayıf olmak… Hepsi boksun bana öğrettiği şeylerdi. “Gard” sadece bir kavram değildi, bir koruma, bir savunma, bir teslimiyetle yüzleşmekti. Bir an bile savunmasız kalmak, seni tüm düşmanların karşısında yalnız bırakabilirdi.
Duyguların Zayıf Olduğu Anlar
Gardı almak sadece fiziksel bir durum değildi, duygusal bir denge de gerektiriyordu. Savunmasız bir an geldiğinde, ne kadar güvenli hissediyorsam hissettim, bir yerden sonra duygusal bir boşluk da vardı. Hayal kırıklığımı, endişemi, bir şeylere karşı duyduğum korkuyu bir kenara bırakmalıydım. Ama bazen duygularım öyle bir karmaşaya dönüşüyordu ki, gardımı tekrar almak neredeyse imkansız gibiydi.
Bir antrenmanda daha fazla dayanamayacakmışım gibi hissediyordum. Kollarım yorgun, gözlerim kararmıştı. Koçum bir kez daha tekrar etti, “Gardını al, hayatta kalacaksın.” O zaman fark ettim. Gardı almak, sadece bir fiziksel refleks değil, hayatta kalma refleksiymiş. Ne kadar güçlü olursan ol, düşebilirsin, ama her düşüşte bir kez daha ayağa kalkmalısın.
Sonunda Bir Zafer
Birkaç hafta sonra, aynı salonda aynı antrenmanı yaparken, bu sefer gardımı daha doğru tuttum. Ellerim yerindeydi, kafam dikti ve vücudum neredeyse her darbeye hazırdı. Bir yumruk geldi, ama bu sefer onu savuşturmayı başardım. O anda, sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da kazanmıştım.
Gard, sadece boksun teknik bir yönü değildi. O, duygusal bir barikat, bir savunma duvarıydı. Boks, hayatla olan ilişkim gibiydi; seni ne kadar zorlasalar da, düşsen de, her zaman kalkman gerekiyordu.
Gard Ne Anlama Geliyor?
Boksta “gard” demek, sadece ellerini doğru tutmak değil. Gard, savunma değil sadece, aynı zamanda bir mücadele, bir direniştir. Hayat, bazen senin düşmeni, yorulmanı ister. Ama gardını almayı bildiğinde, düşsen de yeniden kalkabilirsin. Bu yüzden boks sadece bir spor değil, aynı zamanda bir hayat dersi.